Sizin zekâ tanımınız nedir?

Haklısınız. Zekânın birçok tanımı var. Benim sıklıkla kullandığım iki tanım şöyle: Birincisi; zekâ, kişinin bulunduğu koşullara uyum sağlama ve problem çözme becerisidir. Zekâ, ayrıca anlama ve anlatma yeteneğidir. Zekânın beyindeki yeri neresi, nasıl bir sistem üzerine kurulu? Keşke bu sorunun cevabını verebilsek. Beyin, sırrı çözülmemiş bir yapı. “En karmaşık bilgisayar” benzetmesi sık sık yapılır. Temel yaşamsal faaliyetleri dışarıda tutarsak, birey sayısı kadar farklı bilgisayarlar var, insanların kafasının içinde.

Beynimizde bazı bölgeleri bilişsel becerilerimizle doğrudan ilişkilendirebiliyoruz. Ama beyin ve beden bir bütünün iki parçası. 100 milyardan fazla olduğu kabul edilen nöronlar bu bütünün tüm bileşenleri arasındaki ile tişimi sağlıyor. Bilim ve teknoloji bu sistemin sırlarını çözmeye çalışırken bulduklarıyla “Yapay Zekâ”, “Makina Öğrenmesi” gibi yeni kavramların, yeni gelişmelerin kapısını açıyorlar.

Kimler zekidir? Kimler değildir? Nasıl anlaşılır?

Anlamak ve anlatmak, zeki insanların temel özelliklerinden biridir. Kendini anlamak, eksik ve üstün yanlarını bilmek, kendini geliştirmek, kendine oldu- ğu kadar, topluma yararlı olmaya alışmak. Kendi dışında dış dünyayı, doğayı, evreni anlamak. İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, güzelle çirkini ayırabilmek. Sorunları çözme konusunda istekli olmak. Sorunlara farklı çözümler üretmek, yeniliğe açık olmak. Hayata ve olaylara ilgi duymak. Hayal kurmak, merak etmek, soru sormak. Tüm bu süreçlerde yaşadıklarını, deneyimlerini, çözümlerini anlatabilmek, aktarmak, paylaşmak. Kendini iyi ifade edebilmek. Bunlar zeki insanların özelliğidir. Bu özelliklerin bazılarının bulunması zekâ için yeterli değildir. Sahip olunan zihinsel yetenekler, ahlaki değerler çerçevesinde kullanıldığı zaman anlam kazanır. Zekâyla kurnazlığın ayrıştığı yer burasıdır. Zekânın kilo, boy gibi somut bir ölçüsü olmadığı için bir bakışta anlaşılması mümkün değil. Aslında anlaşılması da gerekmiyor. Bence en değerli varlığımız olan zekânın etiketlendirilerek ayrıştırıcı bir unsur olarak karşımıza çıkması hiç de hoş olmazdı. Zeki insanlar, zekâlarının anlaşılması için bir çaba göstermezler. Zeki olduğunu göstermeye çalışmak, yeteri kadar zeki olunmadığının bir göstergesi olabilir.

Zekâ gerçekten güvenilir bir yöntem ile ölçülebilir mi?

İlk belirteceğim konu, zekâ testlerinin ancak gerektiğinde ve konunun uzmanları tarafından yapılmasıdır. Bu konu son yıllarda önem kazandığı için suistimallere de açık durumdadır. Yetkin olmayan kişi ve kurumlar tarafından yapılan testler hem çocuklar hem de onların aileleri için olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu konuya devletimizin özellikle eğilmesi gereklidir. Ülkemizin canlı hazineleri olan üstün zekâlı ve özel yetenekli çocuklarımızın erken çocukluk eğitim döneminde belirlenebilmesi ve onların ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilebilmeleri çok önemli. Bu çocuklarımızın tespiti, eğitimi, desteklenmesi ve takip edilmesine dönük mevzuat da bir an önce hazırlanmalıdır. Başarının ne olduğu kişiden kişiye değişeceği için bu soruya cevap vermek kolay değil. Zeki insanların sorunları daha iyi anlama ve daha iyi çözme yetenekle- ri olduğu için hedefledikleri çözüme daha etkin biçimde ulaşma olasılıkları daha yüksektir. Ancak hedefler çok
farklılık göstereceği için başarı değerlendirmesi yapmak da göreceli olacaktır.

Zekâ geliştirilebilir mi? Hangi yaşa kadar ve nasıl geliştirilebilir?

Zekâ her yaşta ve her yaşta geliştirilebilir. Beden sporları yaparak fiziksel gücümüzü nasıl geliştiriyorsak, beyin sporları da yaparak zihinsel sağlımızı korumalı ve geliştirmeliyiz. Bunun bir sınırı yok. Hangi yaşta, hangi konumda olursak olalım beynimizi çalıştırmalıyız. Düşünmeye, merak etmeye, soru sormaya, öğrenmeye devam etmeliyiz. Kitap okumak, kelime hazinemizi geliştirmek, yeni bir dil öğrenmek, zekâ oyunları oynamak, bulmaca çözmek, gözlem yapmak gibi pek çok etkinlikle beynimize katkı sağlayabiliriz.

Akıl mı, zekâ mı? Çalışan kazanır mı?

Akıl ve zekâ arasında çok büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. Toplumdaki kullanımında farklılıklar olabilir ama sonucuna baktığımızda ikisi de aynı yere çıkıyor. Ben ikisi için de “diğerini kullanabilme becerisi” tanımını yapıyorum: “Akıl, zekâsını kullanabilme becerisidir.”, “Zekâ, aklını kullanabilme becerisidir.” şeklinde… Çalışmak çok değerlidir. Büyük buluşlar yapan dâhilerin tümü, başarılarını zekâlarına değil, çok çalışmalarına borçlu olduklarını söylemişlerdir. Zekâ, emekle buluştuğu zaman arzu edilen hedeflere ulaşmak mümkün olur.

Sizce üstün zekâlılar tipik olarak farklılar mı?

Üstün zekâlıların algıları yüksektir. Dış dünyadan daha çok girdi alırlar, daha çok düşünürler, daha çok soru sorarlar. Kolay ve yoğun odaklanabilirler. Farklı alanlara ilgi duyabilirler. Farklı tepkiler verebilirler. Her ülkenin üstün zekâlı insanları, o ülke için ve dünya için yaşayan hazinelerdir. Onları ola- bildiğince erken fark etmek, bilimde, sanatta, teknolojide ve diğer alanlarda atabilecekleri adımların önünü açmaktır. Ayrıca belirtmek isterim ki, zekâ ve yeteneği sadece bu özelliklere üstün derecede sahip olanlar için önemsememeliyiz. Çabamız herkes için olmalıdır. Çünkü zekâ, yetenek, yaratıcılık, beceri herkeste var. Eğitimin görevi bütün çocuklarımızda var olan bu özellikleri aramak, bulmak ve geliştirmek olmalıdır. Öğretmen ve ailelere de bu süreçte düşen görev öğrencilerine yol göstermek, destek olmak, rehberlik etmektir.

İnsanoğlunda zekâ nerede ve neden yetersiz kalır?

Bireysel zeka kadar kolektif zeka da önemlidir. Toplumun hep birlikte akılla hareket etmesi gereklidir. Ne kadar gelişmiş araçlar üretirseniz üretin, ne kadar gelişmiş yollar yaparsanız yapın, ne kadar etkin kurallar koyarsanız koyun, trafikte bir kişinin sorumsuzluğu diğer herkesi tehlike altına sokar. Sorunlarımızı zekice çözeceğiz. Ve sorunlarımız çözerken başkalarına sorun üretmeyeceğiz. Sadece kendimizin ve yakınlarımızın değil, herkesin gelişimini, eğitimini düşüneceğiz. Dünyanın giderek küçüldüğünü bilerek, başka bir yerde olan problemin bizi de etkileyeceğini aklımız- dan çıkarmayacağız. Toplumsal menfaatleri, birey- sel menfaatlerin önüne koyacağız. Böyle yaparsak bireysel olarak da daha mutlu yaşayacağımızı kavramalıyız.

Zekâ toplum için nasıl faydalı hale gelebilir?

Bilgi Toplumu hedefi bu başarıyı yakalmak için stratejik bir öneme sahiptir. Daha iyi düşünen, daha iyi üreten ve daha iyi paylaşan bir toplum olmalıyız. Daha iyi bir gelecek istiyorsak hedefimiz başta çocuklarımız olmak üzere tüm toplum olmalıdır. Bu konuda herkese düşen görevler var. Devleti yönetenlerin, siyasetçilerin yurttaşlarına, öğretmenlerin öğrencilerine, anne ve babaların çocuklarına karşı yerine getirmekle yükümlü oldukları temel görev; onlara hoşgörü, uzlaşı ve sevgi dolu bir ortam sunmaktır. Bunun önünde engeller, zorluklar olabilir ama ben insan zekâsının, böyle bir ortamın sağlanması ve sürdürülmesindeki engelleri kaldırabileceğine inanıyorum.

Bugüne kadar tanıdığınız en üstün zekâlı kişi kimdi?

Çok sayıda üstün zekâlı ve yetenekli arkadaşlarım, hocalarım oldu. Türkiye ve Dünya Satranç Federasyonlarında yöneticilikler yaptım, Karpov, Kasparov gibi pek çok satranççı tanıdım. 25 yıldır Türkiye Zeka Vakfında çok değerli hocalarımızla birlikteyim. Birbirinden zeki insanlar yarışmalarımıza katılıyor. Benim saatlerce uğraşıp hazırladığım soruları dakikalar içinde çözüyorlar. Müzikte hayran olduğum üstün yetenekli müzisyenlerle birlikte bir dolu etkinlik düzenliyoruz. Üstün zekâ ve yeteneğe sahip insanlar konusunda çok geniş bir listem var. Mutluluk ve onur duyduğum bir liste.

Sizce bilgisayar teknolojisinin hayatımıza girmesiyle nesiller zekileşiyor mu, daha az çaba gibi nedenlerle zeka geriliyor mu?

Teknolojinin büyük bir hızla ilerliyor olması, bir yandan hayatı kolaylaştırırken, bir yandan da insan beyninin tembelleşmesine neden oluyor. Bunu maalesef hepimiz yaşıyoruz. Özellikle yapay zekâda, makine öğrenmesinde, derin öğrenme gibi alanlarda yaşanan gelişmeler; robotlar, insansız araçlar, akıllı telefonlarımızdan çevremizdeki bütün cihazlara hemen hemen yayılan elektronik uygulamalar düşünme alışkanlıklarımızı olumsuz etkiliyor. Bizim yerimize onlar düşünüyor ve onlar uyguluyorlar. Tabii ki teknolojik gelişme devam edecek; donanımda, yazılımda birbiri ardına yenilikler gelecek. Program yazan programlar, robot yapan robotlar bilimin teknolojinin ilgisini çekmeye devam edecek. Bu gelişmelere karşı duyulan kaygılardan yola çıkarak teknolojiye karşı tavır almak çok ama çok büyük bir hata olur. Maalesef bu hataya düşenlere de sıkça rastlıyoruz. Öğrencilere, çocuklara teknolojik cihaz yasağı getirenler hiç de az değil. Oysa yapmamız gereken teknolojiden korkmak, ürkmek değil tam tersi onu izlemek, kullanmak ve onu üretmek olmalıdır. Bunu ne kadar yapıp yapmadığımızı muhakkak kendimize sormalıyız. Bilgisayarlar, makineler tabii ki daha güçlensinler, onların zekâsı daha da gelişsin. Yeter ki bizim zekâmız körelmesin, beynimiz tembelleşmesin.

Z kuşağı bizlerden daha mı zeki? Yeni neslin zeka düzeyi ile ilgili izlenimleriniz nedir?

Her kuşak bir öncekine göre daha zekiymiş gibi gelebilir. Çünkü her kuşak bir öncekine göre daha çok bilgiyle karşılaşıyor, iletişim olanakları ve kanalları artıyor. Bu bir zenginliktir, ama zekânın arttığını göstermeye yetmez. Bir kuşağın ne kadar yeni sorunlar ürettiği ve sorunları çözme konusunda ne kadar başarılı olduğuna bakarak bir zekâ değerlendirmesi yapmak daha doğru olur. Savaşları, yoksulluğu, açlığı bitiren; özgürlüğü, adaleti, eşitliği, barışı, sevgiyi hâkim kılan bir kuşak en zeki kuşak olacaktır.

Emrehan Halıcı –

 

Yorum Bırakın