Sıkı dostların en güzel buluşmalarına vesile olur bazen. Bazen de tanıklık eder, en derin ayrılıklara. Kimisi için keyiftir, kimisi için ise vazgeçilmez. Kimisi en sevdiği kitapları onunla okur.Kimisi ise en sevdiği kitapları onunla yazar. Hemen hepimizin hayatının içinde olan ve sudan sonra en çok tükettiğimiz o iki sıcak içecekten bahsediyorum.
Çay ve kahveden…
Hatırlayın, kaşığın cama her vuruşunda kulağınıza gelen o tanıdık ve samimi sesi. Ya da kahveyi fincana dökerken burnunuza gelen o muhteşem kokuyu. Peki, neden insanlık olarak bu iki 18içeceğ1820e bu kadar düşkünüz? İşin zevk kısmı bir tarafa, özellikle yoğun olduğumuz dönemlerin vazgeçilmez içeceğidir çay ve kahve. Çünkü kendinizi dinç ve zinde hissetmenizi sağlar. Peki bu nasıl olur?Acaba, bu içecekler beynimize ekstradan enerji mi vermektedir? Bunu anlamak için gelin insan beynine yakından bakalım. Gördüğünüz bu molekülün adı ADENOZİN.
Adenozin ya da herhangi bir molekül, beyinde etki gösterebilmek için reseptör dediğimiz yapılara bağlanmak zorundadır. Eğer bağlanamazlarsa herhangi bir etki gösteremezler. Tıpkı anahtar kilit ilişkisinde olduğu gibi uyanık olduğumuz dönemde, adenozin beynimizde birikmeye başlar ve belirli bir düzeye ulaşınca, beyindeki ilgili reseptörlerine bağlanır.Bu bağlanma sonucunda kendinizi yorgun ve uykulu hissederseniz. Eğer uyursanız, adenozin yoğunluğu azalır ve kendinizi dinç hissederseniz. Peki, beynimizdeki bu sistemde kahve, nasıl etki göstermektedir?
Beynimizde tam olarak neler oluyor?
Kahvenin içerisinde bulunan kafein, yapısal olarak adenozine çok benzer. Beyne gelen kafein molekülü, adenozinle yarışarak adenozinin bağlanacağı reseptörlere bağlanır. Adenozin, buralara bağlanamadığı için etki gösteremez ve siz de uykulu ve yorgun hissetmezsiniz. Ama şunu unutmayın lütfen. Çok fazla kafein tükettiğimizde, beynimizde daha fazla adenozin reseptörü üretilir.
Bu da aynı sonucu alabilmek için daha fazla kafein tüketmemiz gerektiği anlamına gelir. Ya da kahve içmediğimizde daha fazla yorgunluk hissedeceğiz demektir. Çünkü adenozinlerin bağlanacağı reseptör sayısı artmıştır. Aslında çayın yaptığı etki de benzer mantığa dayanır. Özetleyecek olursak, kahve ya da çay size enerji vermez. Asıl yaptıkları şey, yorgun hissetmenizi sağlayacak maddenin etki göstermesini engellemektir. Kafein denilince akla hep kahve gelse de, birçok içecek ve gıdada kafein bulunmaktadır.
Koyu çay, enerji içeceği ve kola gibi içecekleri çok sık tüketiyorsanız kahve içmeseniz bile bolca kafein alıyorsunuz demektir. Normalde kahve içmesine izin verilmeyen çocuklar, bu içecek ve diğer gıdaları tüketerek, yüksek oranda kafeine maruz kalabilirler. Ailelerin, özellikle bu konuda dikkatli olmasında fayda var.Yüksek doz kafein alımı
Taşikardi, titreme, uyku bozukluğu, konsantrasyon güçlüğü ve endişe duygusuna sebep olur. Genellikle susuzluğu gidermek için içilse de aslında vücuttan suyu attırıcı etkileri vardır. O nedenle susadığınızda en iyisi su içmek. Çay ve kahvenin fazla alınması ve yemeklerle beraber tüketilmesi demir emilimini azaltarak anemiye yol açabilir.Beyaz solgun bir cildiniz varsa ve halsizseniz bunu bir düşünün.
Peki, çay ve kahve insanlığın hayatına nasıl girdi?
Kahvenin öyküsünün Güney Etiyopya’da “Kaffa” adlı bölgede başladığı düşünülmektedir. Buna göre, buradaki yerli halk, bu bitkinin tanelerini un haline getirerek ekmek yapmaktaydı. Kahvenin Etiyopya’dan sonraki ilk durağının ise Yemen olduğu sanılmaktadır. Kahvenin uyarıcı etkisinin keşfi ise oldukça ilginçtir. Rivayete göre, Yemen’de bir manastır çobanı, keçilerinin gece düzgün uyku uyuyamadığından yakınmaktadır. Manastırdaki keşişlerden de durumu çözmesini ister. Zira hayvanlar sürekli aktif olup, yorgunluk belirtisi göstermiyorlardı. Bunun üzerine, keşişler, hayvanların otladığı alana gidince daha önce hiç görmedikleri, koyu kırmızı tanecikleri olan bir bitkiye rastlarlar ve keçilerin bu bitkiyi yediğini görürler. Daha sonra, bu bitkiden hazırladıkları sıvıyı içince geceyi uyumadan geçirirler.
Zamanla bu bitki, keşişler arasında o kadar meşhur olur ki geceleri dua edebilmek için bu bitkinin suyunu içmek alışkanlık haline gelir.Bu şekilde günlük hayata hızlı bir giriş yapan kahve, 1500’lü yıllarda Arap yarımadasında hızla yayılır. Osmanlı’ya girişi ise Mısır seferinden dönen 1. Selim aracılığıyla olur. Kahve o kadar hızlı popüler hale gelir ki, 1554 yılında İstanbul Tahtakale’de ilk kahvehane kurulur. Hatta Yemen’den topraklarımıza kadar gelen bu kahve, türkülerimize bile konu olur.
Avrupalı tüccarların İstanbul’da kahveyi keşfetmesi ile kahvenin Avrupa yolculuğu başlar. Kahve ticaretinde İstanbul ve Yemen’deki Mocha limanı, dönemin en önemli merkezleri olmuştur. Kahve, Avrupa’da da popüler olunca, bir sonraki durak Amerika kıtası olmuştur.Doğunun batıya hediyesi sadece kahve değildir. Çay da yine doğudan köken alan bir içecektir ve kökeni çok daha eskilere dayanmaktadır.
Söylenenlere göre çay ilk defa, MÖ 2737 yılında Çin imparatoru Shen Nung tarafından, kaynayan suya çay yapraklarının düşmesi sonucu tesadüfen bulunmuştur. İmparatorun bu karışımın tadını çok beğenmesi ile çay hayatımıza girmiştir.Ülkece çayı çok sevdiğimiz için çay kelimesinin Türkçe olduğunu düşünebilirsiniz ama durum biraz farklı. Çin’de keşfedilen bu içeceğe Mandarin lehçesinde tcha: ça denmektedir.Çin’in Fu-kien bölgesinde konuşulan Amoy lehçesinde ise çaya theh: te denmektedir. Geçmişte, çayın ticaretini Rusya üzerinden yapan bölgelerin çoğu bu içeceği Mandarin lehçesinden dolayı çay ve türevleri olarak adlandırmıştır.
Çayın Avrupa’ya taşınması deniz yoluyla olduğundan bu bölgedeki Amoy lehçesinden dolayı Avrupalılar da çayı te ve türevleri olarak isimlendirmiştir. Gerek teknolojinin gerekse de diğer faktörlerin etkisiyle gittikçe birbirlerinden uzaklaşan, ayrışan ve yalnızlaşan insanlarımızın buluşabileceği, belki de tek ORTAK nokta çay ve kahvedir. Hep beraber içildiğinde, sahip olduğu sıcaklığı paylaştırır ve tüm buzları eritir. Belki de şu günlerde ihtiyacımız olan asıl şey, içi dolu devasa bir demlik ya da cezvedir.
Bu arada sahi siz ne alırdınız? Çay mı yoksa kahve mi?